“Evlilik, bir bayan ve bir erkeğin kanunlar önünde kanunların uygun gördüğü biçimde, bir akit çerçevesinde oluşturduğu birlikteliktir.” diye tanımlamıştık evliliği ve sonrasında da sormuştuk: “Gerçekten evlilik bu cümledeki tariften mı ibarettir? Evet, yanlışsız, evlilik, birbirini seven iki kişinin ilgilerini, resmi kılmalarıdır da bu resmi kılma birebir vakitte evliliği kalıcı da kılar mı?” diye.
Bir evliliği kalıcı kılacak olanlar listesi kendinizi, partnerinizi, evliliğinizi gerçekçi bir biçimde değerlendirip tanımaya yürek etmekle başlar.
Haydi, biz de başlayalım hakikat soruları sormaya:
Hangi sebeplerle evlendiğiniz konusunda kendinize dürüst olun.
Evvelki yazıda sormuştum “Neden evleniyorsunuz?” diye. Çabucak herkes “Sevdiğim için” diye karşılık vermiştir büyük bir ihtimalle. Sahiden sevdiğiniz için mi evlendiniz / evleniyorsunuz? Bu sevginin içinde birazcık da olsa kendinize ilişkin bir konutunuz olsun, devamlı ebeveyninizle müsaade konusunda çatışmayın, kendi tertibinizi oluşturun, ekonomik olarak kendi geleceğinizi kendiniz kurmak zorunda kalmayın, çocuk sahibi olabilin, vb. üzere niyetler yok mu? Ne dersiniz? Bu sorunun yanıtını verirken dürüst olun, en azından kendinize, diğerlerine istediğinizi söyleyebilirsiniz. Beklentilerinizi gerçek nedenlerinize nazaran oluşturursanız, hayal kırıklığı yaşamazsınız. Fakat yalnızca sevdiğiniz için evlendiğinizi söylerseniz kendinize, öbür beklentileriniz karşılanmadıkça oluşan hırçınlığınızı, kırgınlığınızı anlamlandıramazsınız.
Farklı çatılarda doğup büyümüş farklı cinsiyetten canlı çeşitleri olduğunuzu unutmayın.
İkiniz de farklı konutlarda doğup büyüdünüz. Her ikinizin meskeninin kuralları, bağlantı biçimleri, bağlantı kuralları birbirinden farklı. Biriniz sabah kalkar kalkmaz duşunu alır, tip top hazırlanılan bir konutta doğup büyümüştür, öbürünüz sabahları güne başlamak için miskin miskin dolaşma alışkanlığının olduğu bir meskende. Biriniz özel günleri kutlayan bir aile yapısından geliyorsunuzdur, öbürünüz özel günlerin önemsenmediği bir yapıdan. Bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabiliriz. Evlilik farklılıkların bir ortada yaşanabildiği ve şu meşhur “asgari müşterek”in bulunduğu bir birlikteliktir.
Bundan daha değerlisi ise ikinizin farklı cinsiyetlerden olmasıdır. Bayanın ve erkeğin dünyaya, alakaya bakışları ve algıları birbirinden o kadar farklıdır ki. Haydi, birkaç örnek verelim: bir erkek bir odaya girip bir mühlet kaldıktan sonra dışarı çıktığında odada neler olduğunu sorun. Size “koltuk vardı, masa vardı” diye karşılık verir ve odadaki tüm elektronik aletleri sayar. Bir bayana birebir soruyu sorun. Koltuğun döşemesinin deseninden başlar, duvardaki çerçevenin renginden çıkar. Erkekler ayrıntıları pek algılamazlar, daha çok bütün ile ilgilidirler. Bayanlar ise ayrıntıları net bir biçimde kaydederler. Erkeğe bir şey söylediğinizde, o söylediğinizi olduğu üzere alır. Bayana bir şey söyleyin, aslında ne demek istediğiniz üzerine baş yorar. Bayanların bilgiyi alıp sürece biçimi de erkekten çok farklıdır. Bayanların nöronları erkeklere nazaran çok daha süratle birbirine bağlandığı için, bayanların oluşturduğu sebep sonuç bağları harikadır, hatta sıklıkla şaşırtan ve bazen de çok değişiktir.
Elinizden geldiğince birbirinizin farklılıklarını anlamaya çalışın. Yalnızca sizin öğrendiklerinizin gerçek olamayacağını, evliliğinizde kendi ortak doğrularınızı oluşturmanız gerektiğini unutmayın. Birbirinize müsamaha ile yaklaşın.
Her iki taraf da sağlıklı olmalı.
Alışılmış burada fizikî sağlıktan bahsetmiyoruz, ruhsal olarak sağlıklı olmalı. Aksi takdirde bu patolojiler bir evliliği kaçınılmaz biçimde bozacaktır. Ruhsal badireler röntgen, MR, ultrason üzere tetkik sistemleri ile teşhis edilemediği için, yok sayılırlar çoklukla. Hâlbuki son derece sıradanlaştırdığımız depresyon örneğin, algı ve münasebetiyle kıymetlendirme sisteminizi bozacağı için en kolayından sağlıklı bağlantı kurmanızı engelleyecektir. Ya da telaş bozukluğunuz sinyalleri yanlış değerlendirmenize neden olacaktır. Fizikî sıhhatinizi korumak için nasıl gerekenleri yapıyorsanız, ruhsal sıhhatinizi korumak için de önemli bir gayret göstermelisiniz.
Evlilik bir erk savaş alanı değildir.
Hanginizin bir mevzuda daha uygun olduğunu, konutta kimin kelamının geçtiği üzere erk alanları oluşturursanız, çok mutsuz olursunuz evliliğinizde. Siz artık tıpkı tarafta bir ekipsiniz, birbirinize karşı duran rakipler değil. Eşinizi öne çıkartmaktan korkmayın. Bu sizin özgüveninizi gösterir. Zati vakit içinde hanginizin hangi hususta daha düzgün kararlar verip alanı daha âlâ yönettiği görüleceksiniz her ikiniz de. Bunu sakın erk savaşına çevirmeyin. Evlilik bir tarafın yönettiği, öbür tarafın da devamlı biat ettiği bir birliktelik biçimi değildir.
Evlilikteki en değerlisi ağız tadı ve huzurdur.
Bir evlilikteki memnunluk, ağız tadı ve huzurdur. Alışılmış ki makul bir seviyede maddi pahalara de muhtaçlık var, lakin maddi pahalar tek başına asla memnunluk getirmez. Sevgi, hürmet, inanç ve sağlıklı cinsellikten oluşan temel taşların üzerine memnunluk o alakada lakin ağız tadı ve huzur varsa inşa edilebilir.
Evliliğinizdeki sorumlulukları sağlıklı paylaşın.
Bu paylaşım “tuzluğu ben getirdim, biberliği sen getir” düzeyinde olmamalıdır elbette, ancak “tuzluğu da biberliği de tabakları da bardakları da yemekleri de sen getir, ben de yerim” düzeyi de asla düşünülmemelidir.
Hakikat sebeplerle yapılmış keyifli bir evlilik çok keyifli bir birliktelik olmasının yanısıra hayatla ilgili sorumlulukların da istikrarlı bir biçimde paylaşılmasının da gerekli olduğu bir durumdur. Günümüzde her iki tarafın da çalışıyor olmasının bu sorumlulukların istikrarlı dağılımını kolaylaştırması gerekirken klâsik toplumsal cinsiyet rolleri eşler ortasında meşakkate yol açmaktadır. Yaygın olarak erkekler klâsik toplumsal cinsiyet rolleri olan konuta para getirmek ve mesken dışı sorumlulukları taşımayı sürdürürken, bayanlar konut içi işlerin ve çocuk bakımının sorumluluğunu büsbütün üstlenmenin yanısıra artık mesken dışında da çalışıp konuta para getirmektedirler. Bu durum yaygın manada evliliklerde önemli sorunlara yol açmaktadır. Bu dengesizliği düzeltme konusunda erkeklerin isteksizliği kadar bayanların da bu rolleri erkeklerle paylaşma konusundaki çekimserliğinin altını çizmek gerekir. Evlilikte klasik toplumsal cinsiyet rollerinin tuzağına düşmemeyi başarıp evliliği eşitlerin birlikteliği olarak görmeyi başarırsak, evlilik çok memnun ve keyifli bir birliktelik olacaktır.
Her iki taraf da birebir anda sonlanıp olumsuz hislerini dışa vurmamalı. Taraflardan biri gerginse başkası sakin kalmalı, her iki taraf da gerginse, taraflardan biri yerin dışına çıkarak sakinleşmelidir.
Evlilikte her bahiste fikir birliğinde olmak mümkün değil elbette ki. Evlilikte daima bir tarafın fikrinin hakikat olması da mümkün olmadığına nazaran, vakit zaman fikir ayrılıklarınızın olması son derece doğaldır. Vakit zaman bu fikir ayrılıkları gerginleşmenize neden olabilir. İşte evliliğinizin değerli imtihanlarından birisiyle karşı karşıyasınız. Fikir ayrılıkları sonucunda tırmanan gerginliği birbirinizi kırmadan nasıl yöneteceğinizi öğrenmelisiniz. Biriniz sonlu olduğunda asla başkasına saldırmamalı. Öbürünüz de hudutlu olanınız ile o an konuşmaya çalışmamalı. Evvelden aranızda bu türlü bir durumda hangi hareket planını uygulayacağınızı konuşun ve kararlaştırın. En gerçek usul, alacağınız mola için aranızda bir hareket kararlaştırmanız ve sonrasında gerginlik oluştuğunda birinizden birinizin bu molayı alıp bir müddetliğine diğer bir yere geçmesidir. Bu yer konuttaki öteki bir oda olabileceği üzere, dışarıda süratli hızlı yürüyeceğiniz bir parkur da olabilir. Baktınız yükseliyor aranızdaki tansiyon, çabucak alın molanızı ve uygulayın evvelden kararlaştırdığınız hareket planını. Unutmayın, bu fikir ayrılıklarını nasıl yönettiğiniz evliliğinizin “ağız tadı ve huzur”unu belirleyecektir.
Her iki taraf da biz olmayı başarmış bireyler olmalı.
Kalıcı bir münasebet içinde olmadan evvel yalnızca kendinize karşı sorumlusunuzdur. Kalıcı bir münasebete, evliliğe karar vererek yalnızca kendinize değil, partnerinize de sorumlu olmayı seçmişsiniz demektir. Bu kararınız ile yan yana durmayı seçmişsinizdir, karşılıklı durmayı değil. Evlilik hanginizin diğerinizin üzerinde hâkimiyet kuracağının belirlendiği ve yaşandığı bir bağ biçimi değildir. Siz artık hayatınızın tüm alanlarını paylaşmaya karar verdiğiniz için evlendiniz. Bu paylaşımda kimin daha önde durduğunun hiç kıymeti yok. Bazen biriniz bir mevzuda önde olursunuz, bazen de öbürünüz diğer bir hususta. Yaptığınız ya da yapmadığınız her şey artık yalnızca kendinizi değil, ikinizi de etkileyecektir. Siz artık “biz”sinizdir. Fakat bu “biz” olma durumu iki farklı birey olduğunuz gerçeğini yok etmemelidir. Hani diyoruz ya “biz bir elmanın iki yarısıyız.” Neden? Birinizden biriniz olmadığında öbürünüz yarım mıydı? Elbette ki hayır. Her ikiniz de tamdınız. Siz yalnızca bu karar ile “biz” olmayı seçtiniz, kendinizden vazgeçmeyi değil. Biriniz portakal, öbürünüz greyfurt ya da biriniz muz, öbürünüz armut olsanız kâfi. J Kıymetli olan birlikte bir ahenk oluşturmanız.
Her iki taraf da partnerine hayran olmalı.
Partneriniz sizin gözünüze özel görünmeli. Her ikiniz de birbirinizde hayran olduğunuz en az birkaç özellik bulmalısınız. Partnerinizi daima eleştiriyorsanız, bilin ki o sizin için gerçek kişi değildir. Eleştirdiğiniz, beğenmediğiniz birisi ile neden hayatınızı paylaşmayı seçesiniz ki? Yalnızca mutsuz olursunuz. Evlilikte gaye “ağız tadı ve huzur”dur. Bu “ağız tadı ve huzur”u yaşamanın kuralları nettir aslında. İşte bunlardan birisi de partnerinize hayran olmak, onunla birlikte olmaktan gurur duymaktır.
Her iki taraf da partnerini “rağmen” sevmeli.
Partnerimizin aksaklıklarını gülümseyerek karşılıyor olmalısınız.
Hiç kimse yalnızca güzel, yanlışsız, hoş, güçlü ve olumludan oluşmaz. Herkesin makus, yanlış, yakışıksız, zayıf ve olumsuz tarafları da var. Hatta zaafları bile var. Partnerinizin de mutlak aksaklıkları olacaktır, tıpkı sizin üzere. Siz partnerinizdeki bu aksaklıklara bakıp “nasılsa vakit içinde değiştiririm.” diyorsanız / dediyseniz önemli bir sorun var demektir. Siz o kişiyi aksaklıklarına karşın seviyorsanız, aksaklıklarına gülümseyebiliyorsanız, gerçek bağlantı içinde yanlışsız yaklaşımdasınız demektir. Ahmet Mehmet, Ayşe de Fatma olmaz. Siz Ahmet’i Mehmet ya da Ayşe’yi Fatma yapmaya çalışıyorsanız, bilin ki imkânsızla meşgulsünüz. Hem siz Ahmet’i / Ayşe’yi istemiyorsanız, onu Mehmet / Fatma yapmak istiyorsanız, o vakit Mehmet’i / Fatma’yı alın, Ahmet’i / Ayşe’yi değil. J
Birbirinizi asla küçük düşürmeyin, hele de oburlarının yanında.
Hayatınızı paylaşmaya karar verdiğinizde, sevdiğinizin yapamadıkları, aksilikleri, beceriksizlikleri, bilmediklerini de sevmeye ve beğenilen görmeye karar veriyor olmalısınız. Nasıl siz tam değilseniz, sevdiğiniz de doğal olarak tam değil. Eşinizi beğenilen görmek yerine hor görüyorsanız, o evlilik içinde keyifli olmanız mümkün olmaz. Güzel göremediğiniz aksaklıkları varsa sevdiğinizin, evlilik kararınızı bir defa daha gözden geçirmelisiniz. Unutmayın, siz öğretmen ve bir bilen değilsiniz. Malum, evlilik eşitlerin birlikteliği.
Partnerinizin size yapmasını ve söylemesini istemediği hiçbir şeyi yapmayın ve söylemeyin.
Bir evliliğin yolunda gitmesi için son derece kolay bir kural var aslında: “Eşinizin size söylemesini ve yapmasını istemediğiniz hiçbir şeyi eşinize söylemeyin ve yapmayın”. Bu kadar kolay aslında evliliği ağız tadı ve huzurla sürdürmek. Her bir davranışı yapmadan evvel, her bir kelamı söylemeden evvel düşünün. Eşinizin size yapmasını ve söylemesini istemeyeceğiniz bir davranış ya da sözse, yapmayın, söylemeyin. Çoklukla yapılan o kusura düşmeyin. Evvel davranıp, söyleyip sonra düşünmeyin. Siz doğrusunu yapın: evvel düşünün sonra davranın, söyleyin. Eşinize göstereceğiniz itina aslında kendinize gösterdiğiniz itinadır.
Geçmişinizde yaşadıklarınızdan öğrendiklerinizdir sizi siz yapan.
Devamlı başınızı hem kendi hem de partnerinizin geçmişine çevirip, orada takılıp kalmayın. Hiç kimse evlenmeye karar verdiği an dünyaya gelmiyor. Elbette ki her iki tarafın da evlenmeden evvel yaşadıkları, gördükleri, tanıdıkları olacaktır. Bu yaşanmışlıklardır sizi büyütmüş olan, sizi siz yapan. Bir kişiyi evlenmek için seçmenizin nedeni, o kişinin “o” olması değil midir? Yaşadıkları o kişiyi sizin sevdiğiniz kişi yapmış. O vakit ne kendinizin ne de partnerinizin yaşamış olduklarına takılıp kalmayın. Geçmişte birbirinizin neler yaşadığını bilgi olarak bir defa konuşun ve geride bırakın. Siz bir ortaya geldiğiniz andan itibaren başlatın vakti.
İnanç, evlilikteki en kıymetli dört temel taştan birisidir.
Kendinize ve partnerinize şartsız itimadın. Birbirinize bağlı olun. Asla kendinizi partnerinize, partnerinizi kendinize bağımlı kılmayın. O vakit inanç sorunu yaşamazsınız.
Evlenirken ne kadar önemli bir kararın altına imza atıldığının gereğince farkında olunmadığı bir gerçektir. Olur da bir gün sıhhat durumunuz nedeniyle hayatınız hakkında kendiniz karar verecek pozisyonda olmazsanız, sizin hayatınız hakkında karar vermeye yetkili kılıyorsunuz demektir partnerinizi o imza ile. Bu kadar önemli bir kararı verebileceğini imza ile beyan ettiğiniz, canınızı emanet ettiğiniz şahsa güvensizlik duymak önemli bir mantık yanılgısı olmaz mı? Ne dersiniz? Şayet partnerinize sahiden şartsız güvenemiyorsanız, evlilik kararınızı gözden geçirmeniz hakikat olacaktır.
Evliliklerin badire atlayarak sağlamlaştığını unutmayın. Alakanıza vakit tanıyın, müsamaha gösterin.
Badire sözünün tam Türkçe karşılığı maalesef yok. Türk Lisan Kurumu badireyi “Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum” olarak söz ediyor. Her çeşit alaka üzere bir evliliğin de ne kadar güçlü olduğu lakin badireler atlatıldıkça ortaya çıkar. Badire atlayamayan ilgiler ayrışır sarfiyat, ister istemez sonlanır. Ömür enteresan bir seyahattir. Hoşluklarının yanı sıra zorlukları da içinde barındırır. Mali zorluklar, sıhhat problemleri, sevdiklerimizin uğurlanması üzere standart badirelerin yanısıra hiç hesapta olmayan badireler da ömürde önümüze çıkacaktır. Bu ıstıraplar karşısında o bağlantının dayanıklılığını ve problemler geçtikten sonra ayakta kalmaya devam edip etmeyeceğini yaşayarak öğrenebiliyoruz lakin.
Omurunuzdaki badirelerin olabildiğince az olması ve evliliğinizin bu badirelerden sonra birkaç çizikle de olsa sağlam bir formda ayakta kalması dileğiyle, çok hoş günler diliyorum hepimize.
Her bağlantının bir lisanı vardır. Ortak lisanınızın oluşmasına müsaade verin, vakit tanıyın.
Büyürken öğrenilen alaka lisanı doğal olarak taşınır her iki partner taraftan ilgiye. Farklı çatılarda doğup büyümüş farklı cinsiyetten iki insan bir çatı içine girip hayatı paylaşmaya başladıklarında, doğal olarak beraberlerinde getirdikleri farklı bağ lisanları vakit zaman durumları farklı algılamalarına ve farklı yansılar vermelerine yol açar. Partnerlerden biri bir durum karşısında o durumu diğerimizden farklı tanımlamayı ve farklı reaksiyon vermeyi öğrenmiştir, oburu farklı. Hanginizin hakikat irtibat lisanına sahip olduğunuza karar vermeye çalışıp çatışmak yerine, münasebetiniz için eşsiz olan kendi ortak münasebet lisanınızı oluşturun. Durumlarla ilgili tariflerinizi ve tanımlar karşısındaki reaksiyonlarınızı tekrar oluşturun ve bu yeni oluşan eşsiz lisan üzerinden iletişin partnerinizle. Fakat bu türlü bir bağlantıdaki o çok özel muahedeyi yakalayabilirsiniz.
Ben ve biz ortasındaki dengeyi sağlıklı kurun.
“Biz bir elmanın iki yarısıyız!” Neden? Birinizden biriniz yokken siz yarım mıydınız? Bir alakada “biz” olmayı başarmak çok değerli bir adımdır. Münasebetteki bütünlük lakin bu türlü yakalanabilir. Fakat bu “bizlik”in içinde “ben” olmayı asla bırakmamalısınız. Genelde bizim kültürümüzde birçok evlilik “ben” olma süreci tamamlanmadan gerçekleştiği için “biz” olma konusunda birçok çift başarılı olamıyor. Sağlıklı “bizlik” için her iki tarafın da mutlak ben olma sürecini tamamlamış ve bu iki “ben”in keyifli bir birliktelik için başka koşulları karşılıyor olması kaidedir. “Biz”in içindeki “ben”lerinizin kapladığı alanlara da dikkat etmelisiniz. İkinizin de “ben”i benzeri alanlar kaplamalı ve bu “ben” alanları “biz” olabilmek için kâfi alana müsaade veriyor olmalıdır.
Asla farklı yatmayın.
Bir ilgi içinde vakit zaman tansiyon yükselebilir. “Birimiz ivmelenmişken başkamız sükûnetini korumalı” kuralı unutulabilir. Bu türlü durumlarda çiftlerden biri yastığını, yorganını alıp kanepede uyumaya kalkabilir. Yapmayın! Birbirinizden başka yerlerde uyumayın. Meselenizi mümkünse uyumadan evvel tahlile ulaştırın. Şayet uyumadan evvel çözemiyor ve üstüne bir gece uyumanız gerekiyorsa, bunu birbirinizden başka yapmayın. Evet, tahminen yatakta birbirinize sarılarak uyumak istemeyeceksiniz. Ancak bırakın eliniz, kolunuz birbirine değsin siz uykuya kolunca. Bu dokunuşlar gece yatmadan evvel hatırlamadıysanız, sabah kalktığınızda birbiriniz için ne kadar kıymeti olduğunuzu hatırlamanızı çok kolaylaştıracaktır.
Cinselliğin bayan erkek bağlantısının temel taşlarından biri olduğunu asla unutmayın.
Sağlıklı ve tertipli bir cinsel hayat alakanızın yolunda gitmesini ve sizin eş olarak birbirinize öteki kimsenin olamayacağı kadar yakın olmanızı sağlar.
Bir kadın-erkek bağı dört temel taş üzerine oturur; sevgi, hürmet, inanç ve cinsellik. Biz kültürel kodlanmalarımız nedeniyle cinsellik konusunda hem gereğince ve gerçek bilgilendirilmiyoruz sıklıkla, hem de birbirimizle cinsellik üzerine konuşamıyoruz. Cinsellikte ahengi yakalamak ve keyifli, sağlıklı bir birliktelik için bu kıymetli temel taşı yok saymayın. Yapmanız gerekenler neyse, mutlak yerine getirin. Bilginiz kâfi değilse, kulaktan dolma yanlış olma ihtimali yüksek olan bilgiler yerine, uzmanlara başvurarak bilgilenin. En değerlisi, utanmayın.
Hürmet taşı evliliğin temelindeki dört kıymetli taştan bir başkasıdır.
Sevgi gerek kuraldır, ancak asla kâfi koşul değildir. Sevgiyi yaşatan hürmet taşıdır. Eşinize asla makûs kelam söylemeyin, sesinizi yükseltmeyin. (Diğer şiddet biçimlerini lisana getirmiyorum bile) Tekrar edelim: “Eşinizin size söylemesini ve yapmasını istemediğiniz hiçbir şeyi eşinize söylemeyin ve yapmayın.”
Hürmet, sevginizin yaşayabilmesi için çok kıymetlidir. Evvel kendinize hürmetiniz olmalı, partnerinize hürmet duyabilmek için. Kendinizi asla kendinizden hoşnut olmayacağınız pozisyonlarla tanıştırmayın. Örneğin, şiddete başvuran kişinin öncelikle kendisine saygısında önemli bir sorun vardır. Kedisine hürmeti olan hiç kimse kendisini bu türlü konumlandırmaz. Sonra da partnerinize hürmet duyun. Sizin için farklı olan fikirleri, yaklaşımları olabilir. Hürmetle dinleyin, eleştirmeyin.
Unutmayın, hürmettir sevginin büyümesi için gerekli ortamı hazırlayan.
Evlilik yalnızca yapılması gerekenleri yaptığımız bir birliktelik biçimi değildir. Alakanız eğlenceli olmalı. Partnerinizle gülebiliyor olmalısınız.
Evet, evlendiğimizde o vakte kadar tahminen de hiç farkında bile olmadığımız birçok sorumluluk ile tanışırız. Bu sorumlulukları yerine getirmek bazen çiftlerin ya da çiftlerden birinin hayatının ana teması haline gelebiliyor. Örneğin meskende bir nesne, o nesneyi yerleştiren kişinin koyduğu yerden farklı bir yere konduğunda arbede edebilen çiftler var. Olağan ki sorumlulukları yerine getirin, ancak bu ilginizde gülebiliyor olmanızın asla önüne gelmesin. Bağınız eğlenceli, keyifli olmalı. Biz yalnızca her iki taraf da sorumlulukları layıkıyla yerine getirsin diye evlenmiyoruz ki, memnun olmak için evleniyoruz.
Kusur yaptığınızda savunmaya geçmeyin. Yanlışınızı kabul edebilme ve özür dileme hünerini gösterin. Unutmayın o size omurunuzdaki en yakın insan.
Biz insanız, yani yalnızca düzgün, hoş, yanlışsız ve olumludan oluşmuyoruz, kusur da yapabiliriz. Yanılgı yapabilen canlılar olduğumuzu öncelikle siz kabul edin. Her aksaklıkta sorumluyu etrafınızda aramayın. Olabilir, siz de kusur yapmışsınızdır. “Evet Hayatım, bu gerçek olmamış, burada yanılgı yapmışım.” diyebilmek ve sonrasında da özür dileyebilmek sizin sağlıklı bir erişkin olmayı başarma yolundaki kıymetli bir alanı tamamlamış olduğunuzu gösterir.
Evliliğinizin ilerleyen yıllarında yalnızca karı koca kalmayın, hayat arkadaşı olmayı başarın.
Bir evlilik münasebetinin varmasını beklediğimiz amaç hayat arkadaşlığıdır. Sevgililik ile başlayın. Bu sevgili olma halini tüm evliliğiniz boyunca kaybetmemek için önemli gayret gösterin. Sevgililiği kaybetmiş çiftler çok mutsuz oldukları bir cenderede kapalı kalırlar. Sonrasında evlenerek sevgililiğe karıkocalık eklenir. Karıkocalıkla birlikte hayatın keyifleri içinde sorumluluklarını da paylaşmaya başlanır. Yıllar geçer, siz sevdiğinizle bu hayat yolunu yürürsünüz, başlarda koşar adımlarla, sonra daha olağan bir tempoyla, çook yıllar sonra da artık biraz aksaya aksaya. İşte o aksaya aksaya yürüme vakti geldiğinde artık hayat arkadaşı olmayı başarmış olmalısınız. Hayat arkadaşlığı bir evlilik bağının ulaştığı en hoş periyottur şayet etapları gerçek yaşamayı başardıysanız.
Hepinizin bir bağlantının tüm etaplarını keyifle ve ağız tadıyla yaşayarak dayanılmaz hayat arkadaşları olabilmeniz dileğiyle,
Dr.phil. R. Meltem KAVCAR SIRMALI
8 Ocak 2020
