İnsanları duygularından ayrı düşünemeyiz. Duygular; insanı insan yapan en temel unsurlardan biridir ve merkezi bir öneme sahiptir.
TDK Duygu’yu belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenimler diye açıklar. Yani diyebiliriz ki insanların içsel ve çevresel faktörlerle etkileşimi sonucunda duygular ortaya çıkar. Günlük hayatta karşılaştığımız her olay ve duruma karşı bizde çeşitli duygular oluşur. O an içinde hissettiğimiz duyguların farkına varamasak da organize olarak tepkiler üretirler ayrıca fizyolojik, bilişsel ve deneyimsel psikolojik sistemler içerirler.
Aynı zamanda duygu; hisler ve ruh hali gibi kavramları da içermektedir. Duygu, birine ya da bir şeye yöneltilen yoğun hislerdir fakat ruh hali duygulardan daha az yoğundur, içsel ve çevresel faktörlerle doğrudan bir uyarıcıdan yoksundur.
Geniş kapsamlı olarak yapılan araştırmalarda, duygularını dışa vurma durumunun kişiden kişiye değiştiği, her kültürde farklı şekillerde ifade edildiği ve bireye özgü olduğu görülmektedir. İngilizler ve İtalyanların, ilişkiler karşısında gerginlik ve öfkenin dışa vurulmasını daha fazla onayladıkları, Endonezyalıların, bir kişinin patronuna kızdığında sessiz kalması ve duygularını saklamasını kabul ettikleri fakat aynı durumda Avustralyalıların kişinin kızgınlığını belirtmesini onayladıkları görülmüştür.
Ülkemize baktığımızda ise insanların çocukluktan başlayarak (erkekler korkmaz, ağlamaz; kızlar öfkelenmez vb) daha çok duyguları bastırmaya yönelik tutumlar sergilediğini görüyoruz. Bu da çocukluktan başlayıp yetişkinlikte devam ederek genellikle birçok insanın duygular hakkında kafa karışıklığına sebep olmakta. Bazı insanların duygularını tanımadıkları veya ne hissettiklerini çözemedikleri, bazı insanların ise duygularını tanıdığı halde ifade edemedikleri anlaşılıyor. Kimi insanlar belli duyguları reddederken, kimileri ise duyguların utanacak şeyler ve zayıflık belirtisi olduğunu kabul ediyor.
Bilmeliyiz ki duygularımızı ne kadar iyi tanırsak, kendimizi de daha iyi tanımış oluruz ve yaşadığımız durumu kendi içimizde anlamlandırabilir, kendimizi daha rahat ifade edebiliriz. Bu da bizim olaylara bakış açımızı ve problemlerimizi çözme becerimizi artırır. Genellikle insanların psikolojik danışmaya gelme nedenlerinin sıklıkla duygular olduğu düşünülür. Danışmanlık sürecinde kişinin çoğunlukla düşünce ve duygularına odaklanılır ve kendi duygularını keşfetmesi ve farkındalık sağlanması amaçlanır. Kişinin yaşadığı duyguları ifade edebilmesi de güçlü bir rahatlama hissine sebep olur. Çünkü birey duygularını anlamlandıramaz ve ifade edemezse kendisini uyuşuk, tembel, depresif, öfkeli ve kaygılı hissedebilir.
Duygu Durumlarını Ayırt Etmek ve Tanımlamak
Genellikle görüşmelerimizde çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin duygularını tanımlarken zorlandıklarını ve beş-altı tane temel duygu kavramlarından çıkamadıklarını görürüz. Yaşamında yolunda gitmeyen şeylerin olduğu farkındalığı ile gelir fakat durumunu rahat bir şekilde hissettikleri ile ifade edemez. Duygularını tanımak ve konuşmak onun için yeni bir deneyim olur. Bu nedenle kendi yaşadığınız duygular konusunda farkındalık sağlamanız, yaşadığınız sorunu da anlamanız ve anlatabilmeniz için büyük bir avantaj olacaktır. Bunun için kişinin duygu durumlarını ayırt etmesi, tanıması ve bu duygunun varlığını kabul etmesi, sonrasında ise ifade etmeyi öğrenmesi gerekir.
Çok çeşitli ve sayısı oldukça fazla duygularımız vardır. Duyguyu tanımlarken sözcükleri ve ruh hallerini kullanırız (iyiyim-kötüyüm vb.) fakat sözcüklerin bazen çok daha yoğun ve farklı duyguları maskelediğini bilmeliyiz. Sözcükler her zaman temel duygularımızı göstermez ve çoğunlukla altta yatan daha derin duyguların olduğu varsayılır. Bu sebeple duyguların sıradan ve kısıtlı ifadelerle tek renkten oluştuğunu düşünmemeliyiz. Duygular tek renk değildir. Sağında ve solunda farklı farklı renkler vardır. Örneğin: Mutluluk duygusu, sevinç-kıvanç-saadet- huzur- coşku gibi birçok duygu, içinde kendisinin de olduğu renkler yani hisler ve anlamlar barındırır. Ama genellikle baktığımızda birçok duygunun aynı anlama geldiği düşünülerek kullanılır. Mesela; olumsuz duygu olarak sayabileceğimiz Kıskançlık ve Haset duygusu genellikle aynı anlamda kullanılır. Fakat aynı değildir.
Kıskançlık; Kişinin sahip olduğu bir şeyi bir başka kişiye kaptırma korkusu iken, Hasetlik; Kendisinde olmayan bir şeye başkasının sahip olmasıdır diyebiliriz.
Bu ayrımı yapabilmemiz önemlidir. Ama unutmamalıyız ki duygular nadir olarak tek başına yaşanır. Birbirlerinden farklı duygular aynı anda da yaşanabilir. Yaşadığımız duyguları bir anda fark etmek mümkün olmayabilir. Birçok etkileşim ve durumla ilgili duyguların tanımlanabilmesi için biraz durup kendimizi anlamaya çalışmalıyız.
Öneri: Ailenizle, çocuklarınızla veya kendiniz elinize bir kâğıt kalem alarak başına temel duygulardan -Mutluluk-Öfke-Korku gibi duygu kelimelerini yazarak, altına da bu duyguları içeren farklı duygu çeşitlerini sıralayarak başlayabilirsiniz. Daha ince duygularınızın farkında olarak bu duyguların zengin çeşitlerinin ne kadar fazla olduğunu anlayacaksınız. Bu duyguların arasındaki farkı araştırabilir, konuşarak tartışabilirsiniz. Ayrıca kazandığınız bu farkındalık ile gün içinde yaşadığınız durumlarla ilgili hissettiklerinizi not ederek kendinizi geliştirebilirsiniz.
Duygularınızı isimlendirmeniz, derinlerde birikmesini ve uzun zaman sonra şekil değiştirmiş olarak karşınıza çıkmasını engeller. Çünkü biliyoruz ki bastırılan, ifade edilmeyen duygular bir gün kendilerini farklı şekilde ifade etmeye çalışabilir ve hastalıklarla kendini gösterebilir. Bu nedenle Anne-Babaların hem öğrenmeleri hem de çocukları ile ilişkilerinde duygularını tanımayı ve ifade etmeyi öğretmeleri önemlidir.