Uncategorized

Bir Travma Nedeni Olarak Pandeminin Çocuk ve Ergenler Üzerindeki Etkisi

Pandemi, ani ve beklenmedik şekilde mevcut koşulların bozulması, rutinin sekteye uğraması ve fiziksel bütünlüğün tehlike altında olması sebebiyle bir travmadır. Biyolojik afet olan olarak adlandırılan, dünyayı etkisi altına alan Covid-19 virüsü yeni yüzyıl salgını olmasıyla tüm insanlığı paniğe sürüklemiştir. Her ülkenin ekonomik ve toplumsal alanlarını etkilediği gibi halk sağlığına da önemli etkileri olmuştur. Olağan şartlar dahilinde bireylerin psikopatolojileri gündelik yaşamı halihazırda etkiliyorken, olağandışı hallerde bu patolojilerin bireysel ve toplumsal yaşam üzerinde etkisi daha çok hissedilmektedir. Pandemi döneminde toplumsal olarak belirsizlik ve belirsizliğe toleransın olmaması, izolasyon sebebiyle özgürlük kaybı ve bulaş riski nedeniyle oluşan kaygı her vatandaş tarafından paylaşılmıştır.

Toplumun her bireyine verdiği ortak etkilerden ayrı olarak pandemi, bireylerin gelişim dönemlerine bağlı olarak da psikososyal iyi oluşlarını etkilemiştir. Çocuk, ergen ve yaşlılar dezavantajlı grup içerisinde yer aldığı için strese duyarlılıkları açısından daha riskli değerlendirilmiştir. Nüfusun neredeyse yarısını oluşturan çocuk ve ergenlerin okul yaşantısından ve akranlarından zorunlu izolasyonları pandemi döneminden ayrı olarak başlı başına bir risk yaratmaktadır. Bunun yanı sıra ebeveynlerin ekonomik ve sağlık sorunlarıyla ilgili stres düzeyinın artması aile içi istismar olasılığını arttırmıştır, bu da çocuk ve ergenlerin ruh sağlığına yansımaktadır.

Pandemi döneminin getirdiği enfeksiyon korkusunun beraberinde izolasyon sebebiyle ev ortamında kişisel alan eksikliği, toplumsal ekonomik sorunlar sebebiyle ailenin mali kaybı, online eğitim ortamında yetersiz bilgi sorunu ve sosyal ilişki kuramamaktan yaşanılan can sıkıntısı çocuklar ve ergenler üzerinde önemli stres kaynaklarıdır. Tüm bunların yanı sıra ruhsal bozukluğa sahip olan çocuk ve ergenler üzerinde bu stres daha yoğun hissedilmektedir. Gelişim dönemlerine göre normal kabul edilen bazı korkular pandemi döneminde yoğun yaşanmasıyla çocuk ve ergenlerin yaşamındaki işlevselliği bozmuştur. Örneğin; 6-12 arasındaki yaşındaki çocuklarda hastalık korkusu normal kabul edilirken, olağandışı gelişen pandemi sebebiyle bu korku şiddetli yaşanmış hatta bu durum hastalık kaygısı bozukluğu tablosu yaratmıştır. Pandemi genetik olarak yatkın çocuk ve ergenlerde hastalık kaygısı bozukluğu tanısı alma veya ileride alma olasılığı açısından riskli bir süreçtir. Hiperaktivitesi olan çocuk ve ergenlerin hareket kısıtlılığı sebebiyle işlevselliği ciddi oranda bozulmuştur. Kişisel alan eksikliği ve akranlarından izole olmaları özellikle ergenler üzerinde daha olumsuz bir etki yaratmıştır. Gelişim evresi özelliklerine uygun olarak aileden uzaklaşıp yaşıtlarıyla vakit geçirerek bireyselleşen ergen, pandemi döneminde tam tersi bir şekilde ailesiyle daha çok vakit geçirmeye başlamıştır. Bu da aile içi çatışmalara ve iletişim sorunlara yol açmaktadır. Özel gereksinimleri olan ve gelişimsel destek ve/veya eğitim alan çocukların var olan davranış problemlerinde, hizmet aldıkları kurumların pandemi nedeniyle geçici olarak kapanması ve devam etmekte olan programın kimi durumlarda kesintiye uğraması sebebiyle artış görülmüştür. Otizm, özgül öğrenme bozukluğu, down sendromu, mental retardasyon ve DEHB tanısına sahip olan çocuk ve ergenlerin akademik eğitim, sosyal beceri eğitimi ve medikal tedavi alamamaları patolojilerinde kötüleşme yaratmıştır.

Pandemi döneminde nörogelişimsel bozuklukların yanı sıra travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, duygudurum bozukluğu, anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluklar ve somatoform bozukluklar çocuk ve ergenler için büyük bir risk oluşturmuştur.

Anksiyete bozukluğuna sahip olan çocuk ve ergenler belirsiz koşullar ve bulaş riskiyle birlikte çok daha yoğun kaygı yaşamaya başlamışlardır. Anksiyete bozukluklarından özellikle ayrılık anksiyetesi ve yaygın anksiyete bozukluğunun pandemi döneminde şiddeti artmıştır. Ayrılık anksiyetesi kişinin bakımvereninden ayrıldığı zaman yaşadığı yoğun kaygı durumuna verilen addır. Pandemi dönemindeki zorunlu izolasyonla bakımvereniyle ayrılmaması çocuğun bu patolojisini beslemiştir. Ev içerisinde kişisel alan eksikliği, bakımverenin evden çalışması veya ikincil bakımverenlerin olmaması sebebiyle de bu konuda iyileştirici önlemler

alınamamıştır. Ayrılık anksiyetesi olmayan çocuklarda da pandemi sebebiyle yaşanan yoğun stres gelişim düzeyiyle uyumlu olmayan anne-babadan ayrılmama gibi durumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Okul öncesi dönemindeki çocuklarda ise gelişim dönemiyle uyumlu olmayan diğer davranışlardan bazıları isteksizlik, oyuna odaklanmada güçlük, biberon kullanımı, parmak emme ve tuvalet kazalarıdır. Okul çağındaki çocuklarda ise korku ve kaygıda belirgin artış, kardeşlerle sorun yaşama, huzursuzluk, saldırganlık, psikosomatik şikâyetler, sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınma, odaklanmada zorluk, uyku sorunları ve sosyal çekilme gibi davranışlar gözlenebilmektedir. Ergenlerde ise kaygı ve korku sebebiyle gözlenebilecek tepkilerin de okul çağında sergilenen davranışlara ek olarak isyan, risk alma davranışları, ve konsantrasyon eksikliği tepkileri gözlenebilmektedir.

Yaygın anksiyete bozukluğu günün büyük kısmında birtakım olaylarla ilgili aşırı kaygı yaşama durumudur. Pandemi dönemiyle bu patolojiye yatkın olan ya da tanı almış çocuk ve ergenler enfeksiyon korkusu, kendi sağlıkları ve sevdiklerinin sağlığıyla ilgili endişe duyma, virüs bulaşma yolları veya bulaştıran kişilerle ilgili olarak sürekli kaygılandılar. Henüz bilinmeyen bir virüs olduğu, gerçekten bulaşıcı etkisi öldürücü olduğu ve tedavi yöntemiyle ilgili net planların olmaması bu patolojiyi beslemiştir. Yaygın anksiyete bozukluğuna yatkın olmayan bireyler bile bu süreçte sağlıklı ilgili haklı endişelere sahip olmuşlardır.

Anksiyete bozukluklarına ek olarak izolasyon sürecinde yaşanan kaygı ve korku diğer bazı olumsuz duyguları da tetiklemiştir. Karantinanın sıklıkla korku, kaygı, öfke ve hayal kırıklığı gibi olumsuz duyguların yaşanmasına neden olmasının yanı sıra, daha önce tanılanan çeşitli ruhsal problemler nedeniyle tedavi görmekte olan çocuk ve ergenler açısından daha riskli bir sürece neden olmuştur. Duygularını yönetememeleri de depresyona daha hassas hale gelmelerine sebep olmuştur. Ayrıca salgın öncesinde depresyon ve kaygı yaşayan çocukların çevrelerindeki ölüm ve hastalık haberleriyle stresi tolere edememelerinden kaynaklı olarak kaygı, akut stres ve uyum bozuklukları yaşadıkları görülmüştür.

Beklenmedik ve ani şekilde gerçekleşen biyolojik bir afet olduğu için çocuk ve ergenlerde travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozuklukları görülebilir. Rutini devam ettirmek bu noktada iyileştirici olacaktır.

Obsesif kompulsif bozukluğu tanısı olan ya da genetik olarak bu bozukluğa yatkın olan çocuk ve ergenlerin, temizlikle ilgili davranışları yoğun şekilde artmıştır. Sağlık bakanlığının önlem politikaları gereği de çocuklar bu takıntılı davranışlarını içlerinde

rasyonalize etmiş ve sürdürmüşlerdir. Bu da patolojiyi besleyen ama biyolojik afet şartlarında onları bir nebze koruyan bir şey olmuştur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu